British Isles

0




Şunca yıllık dizi izleme tarihimden sonra son noktayı koyuyorum. İngilizlerden şaşmayacaksın arkadaşım. Olayı tam anlamıyla çözdüler. Amerika, Kanada falan tıs. Sadece İngilizler de değil Avrupa cayır cayır geliyor televizyon ekranından, kimsenin haberi yok. 

Coupling den önce hatta ve hatta Mr. Bean den önce Hugh Laurie, Stephen Fry, Emma Thompson komediyle bir yolu açtılar. Miranda Hart ortalığı kasıp kavuruyor şu sıra. Drama desen zaten dönem dizilerinin vazgeçilmez memleketi. Elini sallayınca Charles Dickens, Charlotte Bronte, Jane Austen... 2000 ortalarından bu yana ise cesaretlerini tam anlamıyla topladılar ve polisiye - gizem - dram üçlüsüne giriştiler. Olmuş kardeş, o da olmuş. Birden niye bu kadar gaza geldim? Broadchurch. 8 bölüm. Bir gününüzü almıyor tabi. Kısa ama yeterli uzunlukta. Yetmiş. Ben normalde ' uu görüntü yönetmeni ışığı çok melankolik kullanmayı başarmış, aman da denizlerin dalgasıylan adamın saçının uçuşmasıyla içimizdeki yalnızlığı anlatmış' diyen bir insan değilim. Olmadım yani. Ben düz izledim her şeyi: ' oha adam nasıl baktı laa, vay iyi yerleştirdi lafı, aman canım nasıl da ağladı' gibi... Ama Broadchurch'te her sahne için bir yorumum oldu. Her sahneyi bir daha hatırlattım kendime. İngiltere'de minik bir kasabada ilk bölümden itibaren çözümlenmeye çalışılan bir cinayet. Ama her bölümde katilin kim olduğundan daha çok merak edeceğiniz köşelerden dönüyorsunuz. En sonda çene düşecek tabi o ayrı.

İşte böyle kısa olunca dizi - haftasonu da 8 bölümle bitmeyince - benzer malzemeler bulmaya çalıştım. Çalıştım da demeyelim, direkt önüme çıkıverdi Gillian Anderson ablamız. The Fall. Baktım 5 bölüm, ufak bir tebessümle başladım izlemeye. Son bölüm bitti. Elimdeki telefonu fırlattım. Meğer isem mini dizi gibi görünüp uzamış dizicik. 2. sezon da 2014 ün sonunda çıkacakmış. Harika değil mi? Bekleyeceğiz el mahkum.

O değil de. Dowton Abbey'nin Christmas Special bölümü var daha. O kadar kötü başladı ki sezon, o kadar kötü. Şöyle kötü savcı vuruldu gibi bir durum hani. Gerçi telafi etmeye çalıştı Fellowes benim için. Oldu ama gerisi gelmedi falan.. Downton Abbey'e girersem çıkamam, sonra o. Amin.

Ek yapalım: Call the Midwife + Miranda. Drama ve komedi seçeneklerimizin ikisi de mevcut. Bakın. Sherlock da Ocak'ta devam.. Abi her yerden bir şey fışkırıyor yareppim.



Geçtiğimiz Cuma bayram tatili için Ankara'ya döndükten yarım saat sonra teyzelerin en güzeliyle girdiğimiz diyalog:

T: Tiyatroya bilet almıştım. Annen mırın kırın yapıyor. Gelsenee.....
Ben: Yaa yetişemem, trenden ineceğim, koşturacağız.
T: Ben de kendim giderim o zaman.
B: Tamam be...Geleceğiz heralde.

Yarım saat sonra kapıdan çıkarken,
B: Hangi oyun ki?
T: Kösem Sultan. Elvin Beşikçioğlu varmış.
B: Hadi len.
T: Vallahi be.
B: Yürü git len.
T: Ya var. Sen de mi seviyorsun?
B: Ya bir git. Anneeee teyzem yalan söylüyor. Anneeeaaa?
A: Eheheee...
B: Ya niye daha önce söylemiyorsun? Allah, ney, eşofmanımı değiştirmem lazım. Ama geç kalırız. Aman.. Ama o oynamaz diyordum bu sene. Ama, ama...

Sonra sahneye nasıl gittiğimizi, nasıl koşuşturduğumu pek hatırlamıyorum. 11. kez Elvin Beşikçioğlu'nu izledim Ankara Devlet Tiyatroları sahnesinde. Liseden bu yana her oyununu 3-4 kez izleme şansını yarattım kendime.  Tiyatro zaten izleyicilere sunulmuş bir nimetken, bir de Elvin Beşikçioğlu'nu sunması... Sesini midemde yankılanırken bulurum kendimi oyunun ortasında. Oyun sahnenin sağında dönüyordur, benim gözler sağa kilitlenmiş şekilde. Oyunu değil Elvin'i izledim hep. Orada, 3 metre uzaklığımda duruyor kımıldamadan. Ne büyük bir hediye benim için. Selam verilirken sahneye çıktığında ayağa kalkıp alkışlamak.. Karşılığında size selam verdiğini görmek.. Saraylar, sultanlar bilindiği üzere son 2-3 senedir hem televizyonda, hem de tiyatro sahnelerinde daha bir öne çıktı. Beşikçioğlu'nun böyle bir oyunda yer almasına çok şaşırdım. Ama olmuş, bu da olmuş. Her şey olmuş ki kendisini Aşk-ı Memnu'nun Bihter'i olarak izlemiştim ilk. Ben daha giderim bu oyuna. Akşamları canlı bir şekilde oynadığını bilmek ve gidememek yeterince acı verici.



Bu haftasonu da İstanbul'da Canan Ergüder bekler beni. Ona nasıl dayanacağım Haluk Bilginer'le beraber hem de? Bildiğin Cana Ergüder izleyeceğim lan. Net konuşacak falan..
Çok şükür.





Hea

0

Girls s02e10 Ctrl + E
Ulen bu kadar yapma.. İnsan evladı, nasıl hayatı oynamışsın sen. Milyon kilometre ötede doğmuşuz, büyümüşüz. Nasıl tutar her şey? Bu yukarıdaki nedir be? İnsaf le..
Sindim ben köşede şu an..

Homeland

0


Yeni dizi dönemine girdim sonunda da hacı işler değişmiş biraz. Adamlar artık 3 ay dizi çekiyorlar, 9 ay ara veriyorlar. Hoş değil. Tam diziye başlıyorum 1 sezon 10 bölüm. Eritiyorsun bir solukta. Sonra bekle 9 ay. O ne le? 

Downton Abbey'i üç kere hatmettikten sonra Homeland vardı bir neymiş bakayım dedim. O kadar ödül aldı, izlemedik,, ayıptır dedim. Bir adet Mad Men olmasın sonumuz dedim. İyi ki de demişim. X Files ile başladık biz bu işlere. CIA falan sevdiğimiz, TV'de görmeye alıştığımız şeyler. 90'lardaki dizileri izlerken gündemi takip edemiyordun şimdi olduğu kadar. Homeland bunu sundu işte. İki sezon iki gün. Ayılıp bayıldığım bir karaktere sahip olmamasına rağmen bitti gitti. Pek inanmazdım böyle karakter saplantısı olmadan bir diziye bağlanabileceğime ama modern CIA vs. terörist dizisi başardı bunu. Şimdi bu arkadaşların sezonları sade ve sadece 12 bölümden oluştuğu için her bölümde ayrı beyin patlaması yaşıyorsunuz tabi. Olmuş işte. 
Bir de ek olarak arkadaşların müzikleri çok iyiymiş dedim. Açtım, baktım. Sonuç: Hans Zimmer. Adamsın.

Ben artık dizi dönemimden çıkıp, filmlere dalayım Oscar sezonu yaklaşırken. Anthony Hopkins, Hitchcock olarak ekranda Helen Mirren ile beraber. AYIP!
Syg,