Geçtiğimiz Cuma bayram tatili için Ankara'ya döndükten yarım saat sonra teyzelerin en güzeliyle girdiğimiz diyalog:
T: Tiyatroya bilet almıştım. Annen mırın kırın yapıyor. Gelsenee.....
Ben: Yaa yetişemem, trenden ineceğim, koşturacağız.
T: Ben de kendim giderim o zaman.
B: Tamam be...Geleceğiz heralde.
Yarım saat sonra kapıdan çıkarken,
B: Hangi oyun ki?
T: Kösem Sultan. Elvin Beşikçioğlu varmış.
B: Hadi len.
T: Vallahi be.
B: Yürü git len.
T: Ya var. Sen de mi seviyorsun?
B: Ya bir git. Anneeee teyzem yalan söylüyor. Anneeeaaa?
A: Eheheee...
B: Ya niye daha önce söylemiyorsun? Allah, ney, eşofmanımı değiştirmem lazım. Ama geç kalırız. Aman.. Ama o oynamaz diyordum bu sene. Ama, ama...
Sonra sahneye nasıl gittiğimizi, nasıl koşuşturduğumu pek hatırlamıyorum. 11. kez Elvin Beşikçioğlu'nu izledim Ankara Devlet Tiyatroları sahnesinde. Liseden bu yana her oyununu 3-4 kez izleme şansını yarattım kendime. Tiyatro zaten izleyicilere sunulmuş bir nimetken, bir de Elvin Beşikçioğlu'nu sunması... Sesini midemde yankılanırken bulurum kendimi oyunun ortasında. Oyun sahnenin sağında dönüyordur, benim gözler sağa kilitlenmiş şekilde. Oyunu değil Elvin'i izledim hep. Orada, 3 metre uzaklığımda duruyor kımıldamadan. Ne büyük bir hediye benim için. Selam verilirken sahneye çıktığında ayağa kalkıp alkışlamak.. Karşılığında size selam verdiğini görmek.. Saraylar, sultanlar bilindiği üzere son 2-3 senedir hem televizyonda, hem de tiyatro sahnelerinde daha bir öne çıktı. Beşikçioğlu'nun böyle bir oyunda yer almasına çok şaşırdım. Ama olmuş, bu da olmuş. Her şey olmuş ki kendisini Aşk-ı Memnu'nun Bihter'i olarak izlemiştim ilk. Ben daha giderim bu oyuna. Akşamları canlı bir şekilde oynadığını bilmek ve gidememek yeterince acı verici.
Bu haftasonu da İstanbul'da Canan Ergüder bekler beni. Ona nasıl dayanacağım Haluk Bilginer'le beraber hem de? Bildiğin Cana Ergüder izleyeceğim lan. Net konuşacak falan..
Çok şükür.