Sinemaya gitmek

2



Bu gerçek bir yaşam öyküsüdür. Aylık izlediğim film sayısı anormal doğa olayları gerçekleşmediği sürece genelde 30-40 arası değişir. Fekat yılda sinema salonunda izlediğim film sayısı ben diyeyim 4, sen demek istersin 5 ... Abartı yok, şahitlerim var. Şimdi nerden açıldı derseniz konu Inception'ı izlemeceden geldim az önce evime. Ben ki Dark Knight'ı izlememek için hala direnen bir canlıyım, Inception'a hiç sorgu sual yapmadan gidiverdim. Imdb'ye 3 nomerodan girmiş dediler tabi, duramadım yerimde. Kısaca fikir de belirtelim filmle alakalı; şahsen lucid dreaming muhabbetiyle yakından ilgilendiğimden ötürü kurgu ilk dakika içerisinde beni hapsetmeyi başardı. Bir adet #3 filmi olmasa da izlenmeli sinemada. Ayrıca artık Hans Zimmer hangi filmin müziğine el attıysa izleyeceğim. Oyuncu takibinden sonra Zimmer takibine de başladım. Onun dışında 'Nolaaaaaaaannn, beni sevvvvv' tarzı bir tepki göstermedim film bittiğinde.

Gelelim asıl konumuza. Sinemaya gitmeyi sevmiyorum ben. Sevemiyorum. Geçen senelerde gittiğim filmlere baktığım zaman bir filmi sinemada izlememin tek nedeni Emma Thompson'ı ya da Anthony Hopkins'i büyük ekranda izlemek olduğunu gördüm. Yani öyle büyük ekran, sesler, efektler pek ilgimi çekmiyor. Odamdaki 51 ekran Grundig tv ve kafam büyüklüğündeki kulaklıklar gayet işimi görmekte. Ben zaten annemle falan televizyon izleyemeyen bir çocuktum küçükken. Başka biri odaya girip benle beraber tv izlemek için oturmaya yeltendiği zaman, televizyonun uzaktan kumandasını usulca sehpaya bırakır kaçardım. Çok şükür ki artık televizyonla ilişkim kalmadı. Yani demek istediğim bilmem kaç kişiyle aynı salonda oturup film izlemek pek huzurlu bir şey değil benim açımdan.


Sinemada ilk izlediğim film Aslan Kral'dı. Belki ordaki antilopların da bir etkisi olmuştur tabi. Bilemedim.

2 Response to Sinemaya gitmek

12 Ağustos 2010 00:38

Yanlış düşündüğünü belirtmek zorundayım. Sinemaya bu derece tutkunsan eğer yapılan işlere, verilen emeklere saygı gösterdiğini de iddia edebiliyorsan sinema salonunda o büyüyü yaşamanın verdiği hazzı da yadsımaman gerekir. Ne yazık ki bu konuda yeterince hassas ve tepkilerini yumuşak bi şekilde gösteremeyenlerdenim. Sinema salonu patlamış mısır yemeye gidenlerden oluşmaz sadece. Festival denilen bir şey vardır. Geçen yıl İstanbul film festivalinde 2 hafta içinde yaklaşık 25 film izledim Beyoğlu'nun küflü diye nitelendirilen sinemalarında. Öncesinde de senin gibi düşünenlerin de katkısyla Emek Sineması kapanmıştı. Sonrasında da Yeni Rüya. İf İstanbul, Gezici Film Festivali, Altın Koza, Sinema Tarih Buluşması, Film Ekimi gibi gibi etkinlikler de cabası. Kıssadan hisse fikirlerini yontman için geç kalmış sayılmazsın...

12 Ağustos 2010 03:01

Yanlış düşünmek değil bence bu durum. Üstüne düşünmek gibi bir eylem bile olmadı hiçbir zaman. Şöyle ki ilgi gösterdiğim filmlerin zaten yüzde doksanlık diliminin sinema salonlarında oynama olasılığı yok. Eğer mecburen bir 'emeğe saygı' konuşması yapacaksak da sinema salonuna vereceğim parayı sezonluk tiyatro biletine vermekten hiçbir zaman suçluluk duymadım.
Fikrini belirttiğin için de teşekkür ederim.

Yorum Gönder