
Huzur doluyum. Projenin bitmesiyle tatile giren ben eski ben oldum. Günlük 4 film dozajımı bırakmadan devam ediyorum. Troleybüs.
Oscar adaylarını bitirmekle başladık tebi her şeyden önce. Çok şükür diyorum. Bir adet Colin Firth göreceğim minik heykelcikini alırken. Sonra ne olduysa oldu, yine klasikler içinde buldum kendimi. Deborah Kerr falan baktım biraz. Hitchcock'tan eksiklerimi giderdim. Böyle klasikler içine dalınca kendimi romantizmin içine sürüklenmiş bir şekilde buldum ve son iki gündür izlediğim filmlerin hepsinin aynı romantizm içinde ilerlemesine özen gösterdim. Kurtulmam lazım bu sendromdan. Benim bu mükemmel romantik ruh halimde boy gösteren filmlerden birinden bahsetmek istiyorum an itibariyle: Shadowlands. Narnia Günlükleri'nin yazarı C.S. Lewis'in belki de hayatının en önemli dönemlerinden birini anlatıyor film. Gerçek, minik bir aşk hikayesi. Anthony Hopkins bana kalırsa middle-aged romanceın en iyi oyuncularından. Ben başka birine bu kadar aşık olmayı yakıştıramadım hiçbir zaman.
Biraz daha kavuşamayan aşıklar, kavuştuktan sonra kansere yenik düşen aşıklar, dile getirilmeyen aşklar vs. temalarında devam edeceğim. Bu ruh halimin sonunda dile getirilemeyen aşkların ustası The Remains of the Day'le blog sayfalarına döneceğim.
Yes.
No Response to "En Sevdiğim"
Yorum Gönder